Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nde yaklaşık 65 milyon insan cinsel yolla bulaşan hastalıklarla boğuşurken, her sene 15 milyon yeni zührevi hastalık vakası ortaya çıkıyor. Bunun yanında, istenmeyen hamilelikler ve doğum sırasındaki komplikasyonlar, 15-19 yaş aralığındaki düşük ve orta gelirli kadınların birincil ölüm sebebi. İstenmeyen veya planlanmayan gebeliklere ve cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı izlenebilecek en iyi tutumun korunma yöntemlerini kullanmak olduğu aşikar. Erkek prezervatifi de hem ulaşılabilirliğinin yüksek olması hem fiyatlarının görece uygun olması sebebiyle en çok tercih edilen korunma yöntemleri arasında. İstenmeyen gebelikleri önleyebilmesinin yanı sıra, cinsel yolla bulaşan enfeksiyon ve hastalıkları önleyebilen tek korunma yöntemi olduğu için de kullanımı sosyal toplum kuruluşları, vakıflar ve devlet tarafından arttırılmaya çalışılan prezervatifi kullanmama sebepleri arasındaysa şunlar var: satın almaya utanma, maddi olarak karşılayamama, alkol ve madde kullanımı, partnerle prezervatif kullanma konusunu konuşamamak, partnerden yeterli desteği görememek, olası riski azımsamak, partnerin HIV pozitif olmadığını düşünmek, prezervatiflere duyulan ihtiyacı küçümsemek veya bir başka korunma metodunu kullanmak.
Korunma yöntemi kullanma davranışı bireysel, ailevi, toplumsal, kültürel ve arkadaş çevresi ile ilişkili birçok faktörden etkilenebiliyor. Cinsel aktiviteler daha çok cinsel partner(ler) ile yaşandığı için korunma davranışını incelerken bireyler arası faktörlere odaklanmak gerekiyor ve partnerlerin cinsellik konusunda sözel iletişim kurabilmeleri de bu faktörlerden bir tanesi. Bir partnerle güvenli seksi tartışabilme ve bu konuda birlikte karar verebilme becerisi ilişkideki cinsel iletişimi belirliyor. Bireyler arası bir düzlemde duran cinsellikte cinsel konuları tartışabilmek ciddi bir öneme sahip. Birçok çalışma, partnerlerin cinsel iletişimi ile prezervatif kullanımı arasında pozitif bir ilişki olduğunu gösteriyor. İletişimde olmak, aynı zamanda partnerlerin birbirlerinin cinsel geçmişlerini de öğrenmelerine olanak sağlıyor. Bu da olası bir riskin farkına varabilmeye ve bunun neticesinde yüksek riskli bir partnerle cinsel ilişkiye girmemeyi seçmeye ya da prezervatif kullanmaya olanak sağlıyor. Partnerin geçmişi hakkında yeterli bilgiye sahip olunmadığı durumlarda ise bireyler partnerin risk taşıyıp taşımadığına kişilik özellikleri, dış görünüş, sosyal çevresi gibi daha az geçerli ve daha az güvenilir ipuçlarıyla karar veriyorlar.
Partner ile kurulan sağlıklı cinsel iletişimin yanında ilişkinin statüsü de prezervatif kullanımını belirleyen başka bir bireyler arası faktör. Bazı çalışmalar ciddi (stable) ilişkilerde prezervatif kullanımının daha fazla ve düzenli olduğunu bulurken, bazı çalışmalar da tam tersine geçici (casual) ilişkilerde prezervatif kullanımının daha fazla ve düzenli olduğunu buluyor. Her iki bulgunun da geçerli destekleyici sebepleri mevcut. Ciddi ilişkilerde seks daha planlı bir aktivite olabileceği ve partnerler arasında olumlu hisler ve güvenin varlığından söz edilebileceği için korunma üzerine önceden konuşmak ve karar vermek daha kolay ve olası. Örneğin, 2004 yılında yapılan bir çalışmaya göre, çift olmaya daha meyilli partnerlerin korunma üzerine konuşma eğilimi diğer çiftlerden daha fazla. Diğer bir yandan, geçici ilişkilerde partneri riskli görme eğilimi daha fazla ve bu risk algısı da bireyleri korunma yöntemlerini kullanmak gibi önlemler almaya daha çok teşvik ediyor. Araştırmacılar, geçici ilişkilerde daha düzenli ve sık korunan bireylerin partnerlerine daha az bağlı olabildiğini ve daha az güvenebildiğini de belirtiyorlar.
Düzenli prezervatif kullanmak, planlanmamış gebeliklerden ve zührevi hastalıklardan korunmak için izlenebilecek en etkili yollardan biri. İlişkimizin türünün prezervatif kullanımımıza bir etkisi olup olmadığı araştırmacıların üzerinde çalışmaya devam ettikleri ve henüz net bir cevabı olmayan bir konuyken partnerimizle cinsel konularda konuşmanın korunma yöntemlerini kullanma kararında önemli bir teşvik olabildiğini biliyoruz.