Yaşanan ilk romantik ilişki, kimileri için çok güzel bir deneyim olurken kimileri için büyük kalp kırıklıklarına ve geleceğe karşı umutsuz hissetmeye neden olabiliyor. İlk aşkın ve ilk kalp kırıklıklarının çoğu kişi için unutulmaz bir yere sahip olduğunu, adeta zihnimize işlendiğini biliyoruz. Peki ilk kalp kırıklıkları ne gibi durumların belirleyicisi oluyor? Bu ilk ve eşsiz deneyimin sonunda gelen hüzünlü süreçle birlikte yaşadığımız o tarifsiz acıyı neden hissediyoruz?
Romantik bir ayrılık sonrası, özellikle de bu ayrılık istenmeyen bir ayrılıksa, kişinin beynindeki fiziksel acıyla ilgili bölgeler aktive oluyor. Yapılan bir araştırmada, yakın zamanda romantik partneri tarafından terk edilmiş kişilere eski partnerlerinin fotoğrafı gösteriliyor. Aynı kişilere sonrasında hemcinsleri olan yakın bir arkadaşlarının fotoğrafı gösteriliyor. Bulunan sonuçlara göre, kişiler eski partnerlerinin fotoğraflarına baktıklarında beyinlerinde acıyla ilgili merkezler aktive olurken arkadaşlarının fotoğrafına baktıklarında böyle bir aktivasyon görünmüyor.
Yaşadığımız ilk kayıp, ileride yaşayacak olduğumuz diğer kayıplardan çok daha farklı bir deneyim oluyor. Çünkü bu ilk kayıp bizi sevdiğimiz insanları aslında her an kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuz gerçeğiyle yüzleştiriyor. Aslında herkes bu durumu belirli bir yaş düzeyinde algılayabiliyor fakat durumun gerçekliğini bizzat deneyimlemeden pek de içselleştiremiyoruz. Yaşadığımız her bir kayıp, güvenme ve güvende hissetme duygularımızı zedeleyebiliyor. Öyle ki yaşadığımız erken kayıplar, gelecekte kuracağımız bağlanmaları bile sekteye uğratabiliyor. Öte yandan, yapılan başka bir araştırma özellikle ergenlik yıllarında ilk depresyon atağını yaşamış kişilerde, ondan önceki bir sene içerisinde romantik bir ayrılık yaşamış olma olasılığının bir hayli yüksek olduğunu ortaya koyuyor. İlk depresyon atağının yaşanan bir ayrılık sonrasında gelmesi, bu ayrılığın ne kadar travmatik bir deneyim olabileceğini anlayabilmek için yerinde bir örnek. Ancak tabii ki ayrılıklar herkes için depresyon ya da travmatik bir deneyimle sonuçlanmıyor.
İlk deneyimler sadece ilk olmaları sebebiyle bile hafızada güçlü bir yer tutuyor. Bu sebeple yaptıkları çağrışımlarla yaşananları genellememize yol açabiliyorlar. Yaşadığımız kötü bir ilk deneyim, nasıl bir insan olduğumuz konusunda belli başlı düşünceler geliştirmemize ve kendimizi buna göre yargılamamıza neden olabiliyor. Tekrarlanan deneyimlerde yaşanan durumun tek başına bizimle ilgili olmadığını fark edebilsek de yaşanan ilk problemde yeterli deneyimimiz olmadığından sorunun kaynağı olarak kendimizi görmemiz ve yaşananları kendi karakterimizin sonucu olarak algılamamız kaçınılmaz olabiliyor.
Peki bu ilk kalp kırıklıklarından ne gibi dersler çıkarmak mümkün? Lisans öğrencileriyle yapılan bir araştırma, ayrılık sonrasında kişinin hayatında gerçekleşen pozitif değişikliklere odaklanıyor. Katılımcılar ayrılık sonrası deneyimlerinden bahsediyorlar ve sonuçlara göre yaşanan en büyük pozitif gelişme kişilerin kendi karakterlerinde, davranışlarında ve inanışlarında oluyor. Kişiler, "Ben çok dışadönük bir insanım." gibi genel değerlendirmelerden ziyade, duruma özel olarak "Haksız olduğum zamanlarda bunu kabul etmeyi öğrendim." gibi ifadelerde bulunuyorlar. İkinci en büyük pozitif gelişme ise aile, arkadaşlar ve okul ya da iş hayatında görülüyor. Kişiler, ayrılık sonrası aileleriyle ya da arkadaşlarıyla ilişkilerini daha iyi bir boyuta taşıdıklarını ve okul ya da iş hayatlarında daha başarılı olduklarını belirtiyorlar.
Siz de eğer yaşadığınız kalp kırıklığını anlamlandırmaya çalışıyor ve "Neden böyle hissediyorum?" gibi düşüncelerle boğuşuyorsanız, umarız yazımız size bir yol gösterebilir. Yaşanan kötü bir deneyim, kimi zaman çok daha güzel şeylere vesile olabilir.