
Nesilden nesile çocukların oyun araçlarında büyük değişiklikler gözlemlenebiliyor. Örneğin; bir zamanlar seksek, mendil kapmaca ya da dalya çocuklar tarafından en sık oynanan oyunlarken başka bir dönemde bu oyunlar birdirbir, kulaktan kulağa ya da misket olabiliyor. Peki, şimdiki çocuklar bu oyunları beğenmedikleri için mi oynamıyorlar?
Tüm bu bahsi geçen oyunların ortak bir yönü bulunuyor: hepsi sokak oyunu. Ne yazık ki günümüzde birçok yerde çocukların oyun oynayabilecekleri alanlar bulunmuyor. Şehirlerin oluşması ve gelişmesi, kırsal bölgelerin şehirleşmesi… Yaşamı pratikleştirmeye yönelik adımlar, bölgelerdeki yeşil alanları azaltıyor. Üstüne geniş çaplı ulaşım hatları eklenince birçok bölge trafik açısından yoğunlaşıyor. Hem yeşil alanın bulunmaması hem de trafiğin yoğun olması bölgeyi çocuklar için tehlikeli kılıyor. Bu nedenle, çocukların dışarıda oyun oynaması yetişkinler tarafından potansiyel tehlikelerden dolayı engellenebiliyor. Çocukların yetişkin gözetiminde olabileceği, trafiksiz, oyuna müsait yeşil alanlar elbette bulunuyor: bahçeli evler. Fakat hem bahçeli evler her çocuk ve ailesi tarafından erişilebilir değil hem de artık o bahçeler de çocukların doğayla ilişki kurabilmesi için küçük olarak değerlendiriliyor.
Çocukların oyun oynayabilecekleri alanların yaşadığı değişikliğin yanı sıra çocukların oyun oynamaya ayırdığı zaman da değişiklik gösteriyor. 1981-1997 yılları arasında, çocukların oyuna ayırdığı zamanda haftalık 4 saate yakın bir düşüş olduğu gözlemleniyor. Amerika’da annelerle yapılan bir araştırmada annelerin %70’inin kendi çocukluğunda her gün dışarıda oyun oynadığı görülüyor. Gel gelelim bu annelerin çocuklarından yalnızca %31’i her gün dışarıda oyun oynayabilecek imkana sahip. Bu da bize yalnızca bir nesilde bile dışarıda oyun oynama oranının büyük bir düşüş yaşadığını gösteriyor.
Biyolog Edward Wilson, insanların doğayla kurdukları ilişkinin yaşamlarında olumlu etkileri olduğunu söylüyor. Bunun yanı sıra insanların doğadan uzaklaşmasının sonucunda çevresel değişikliklere uyum sağlayamadığını, nesilden nesile doğa ve insan ilişkisindeki kopukluğun arttığını dile getiriyor. Wilson’ın söylediklerine dayanarak şimdiki çocukların doğadan kopmasının, yakın gelecekte çocukların, hatta insanlığın doğadan kopması anlamına gelebileceğini söyleyebiliriz. Peki, çocukların doğayla ilişki kurabilmesi, dışarıda oyun oynayabilmesi neden bu kadar önemli?
Nature-play olarak adlandırılan doğa oyunları bir bakıma çocuğun oyun arkadaşının doğa olduğu oyunlardır. Bu oyunlar açık bir alanda, çocuk tarafından başlatılır ve çocuk tarafından yönetilir. Bahsi geçen açık alanlara örnek olarak ağaçlık bölgeler, çimenlikler, çocukların taşla toprakla direkt temas edebildiği her yer verilebilir. Doğa oyunlarının çocuklara birçok açıdan faydası bulunur:
- Doğada vakit geçiren çocuklar, daha sağlıklıdır.
- Doğa, çocukları daha akıllı yapar.
- Doğa, çocukların daha iyi hissetmesini sağlar.
- Doğa, çocukların sosyalleşmesini destekler.
- Doğa oyunları, doğa için de iyidir.
Özetle, çocukların doğayla kurdukları ilişkinin hem kendilerine hem de doğaya olumlu geri dönüşleri oluyor. Çocukların doğayla haşır neşir büyümesinin öneminden söz etmişken çocukları doğayla buluşturmak için neler yapabileceğimize de değinebiliriz. Çocukların oynayabileceği alanların oluşması veya korunması için topluca hareket etmek gerekebiliyor. Bu noktada en işlevsel çözüm yerel yönetimden destek almak olabilir. Çocuklara oyun oynayabilecekleri alanları sağlamak için yerel yönetimler:
- Çocukların doğayla etkileşim kurabileceği alanları destekleme yönünde çalışabilir. Bu çalışmalar oyun alanlarının kurulması, geliştirilmesi veya tanıtılması olabilir.
- Daha güvenli bir mahalle sunabilir. Güvenli mahalleler; trafiğin az, çocukların rahatça gezinebildiği yeşil ve açık alanların çok olduğu bölgelerdir.
- Çocukları çevresel zararlardan koruyabilir. Çevresel zararlar trafik sebepli gazlar olabileceği gibi yüksek sıcaklıklar da olabiliyor. Kreş, okul, kütüphane, yüzme havuzları gibi çocukların sık sık gittiği yerlerde sıcaklık kontrolü uygulanabilir.
- Mahalle planlamalarına ebeveynler de dahil edilebilir. Bu şekilde “Ben sana değil, çevreye güvenmiyorum.” cümlesindeki çevrenin değişiminde ebeveynlerin de söz hakkı olabilir.