Hayatınızda size en büyük mutluluğu yaşatan ama aynı anda en büyük hüznü hissettiren kişiyi düşündüğünüzde aklınıza ilk kim geliyor? Hayatınızdaki herhangi bir insan tarafından yapılan yanlış bir hareket veya kötü bir söz sizi çok fazla etkilemezken en yakınlarınız tarafından yapılan bir yanlışın sizi derin mutsuzluklara sürüklemesini nasıl açıklarsınız? Ya da partnerinize karşı hem büyük bir sevgi duyup hem de olumsuz hisler beslemek ne demek? Yeryüzünde şimdiye dek, neredeyse birbirinin tam zıttı olan bu iki duygunun da tek bir kaynaktan çıkması üzerine yazılmış belki binlerce şarkı, yüzlerce film var fakat henüz hiçbir şarkı ya da film en yakınlarımızın neden bizim için bu iki zıtlığa karşılık geldiğine bir cevap bulamıyor. Bu yazımızda, bu konuda yapılan bilimsel çalışmalara ve özellikle de romantik ilişkilerde partnere karşı aynı anda hem sevgi hem de tabiri caizse nefret beslemenin mümkün olup olmadığına değineceğiz.
Yapılan araştırmalar, bu duygusal karmaşıklığın kaynağının bizim için özel olan bu kişilerin zihnimizde depolanmış anıları ve bizdeki imgeleriyle ilişkili olduğunu gösteriyor. Partneriniz ya da çok sevdiğiniz başka bir insanla yaşadıklarınızı hatırlamaya çalıştığınızda aklınızda güzel anılar kadar olumsuz hatıraların da canladığını fark edeceksiniz. Bize çok yakın olan kişilerle hem daha fazla vakit geçiririz hem de onlardan aldığımız tepkileri daha fazla umursarız. Bu sebeplerden dolayı onlarla ilgili zihnimizde oluşturduğumuz imgeler daha zengindir. Hatırlamak istediğiniz anda partnerinizin kızgınken neye benzediğini gözünüzün önüne getirebilirsiniz. Aynı kolaylıkla sizi sevdiğini söylerken gözlerinde oluşan parıltıyı aklınızda canlandırabilirsiniz.
Yine de kişilere direkt sorulduğunda çok azı partnerlerine karşı az da olsa negatif bir duygu taşıdığını dile getiriyor. Psikoloji biliminde son yıllarda kullanılan bir yöntem ise bu konuda bize yardımcı oluyor. Kişilere direkt soru sormak yerine, onların akıllarında oluşturdukları çağrışımları incelememize fırsat veren örtük çağrışım testleri insanların akıllarından geçeni ifade etmedikleri ya da edemedikleri durumlarda onların gerçekte neler hissettiğini anlamamızı sağlıyor. Bu yöntemleri kullanarak yapılan çalışmalara göre kişilerin partnerleri hakkındaki örtük düşünceleri onların ilişkiden beklentilerini ve deneyimlerini fazlasıyla etkileyebiliyor. 2015 yılında yapılmış bir araştırma, sevdiğimiz kişiyi sadece düşünmenin bile o kişi hakkında hem olumlu hem de olumsuz değerlendirmeleri aktive ettiğini gösteriyor. Üstelik bu durum kişiler hissettikleri bu negatif duyguyu bilinçli olarak reddetseler bile geçerli. Bu duruma literatürde örtük ikirciklilik ya da örtük duygu karmaşası (implicit ambivalence) ismi veriliyor.
Görüldüğü gibi partneri aynı anda hem olumlu hem de olumsuz değerlendirmek mümkün. Bu örtük duygu karmaşası öyle bir anda kurulmuyor. Aksine zaman içerisinde yavaş yavaş partnerimiz hafızamıza kazınmaya devam ederken yani aklımızdaki imgesi oluşurken gerçekleşiyor. Bu durumun oluşması için de kendini tekrarlayan bazı durumların olması ve zihnimizde bu durumların karşılıklı olarak ilişkilenmesi gerekiyor. Eğer bu ilişkilenmeler olumlu yönde ise, başka bir deyişle partnerle yaşanan deneyimlerin büyük bir kısmı olumlu ise o zaman zihnimizdeki imgeler de olumlu bir hal alıyor. Fakat, tersi söz konusuysa ve tekrarlanan durumlar olumsuz ise o zaman zihinsel imgelerimiz de büyük ölçüde olumsuzlaşıyor. Yani kişiler, sürekli kavga edilen bir ilişkinin içerisinde olduklarında partnerlerinin zihinsel imgeleri, bunu bilinçli bir şekilde ifade etmeseler ya da edemeseler dahi, zaman içerisinde olumsuza dönüşmeye başlıyor. Her ne kadar biz ilişkilerin doğası gereği birbirini seven iki insan tarafından kurulduğunu, bu sebeple de partnerlerin imgelerinin olumlu olduğunu ve partnerlerin varlığının ödülle ilişkilendirilebileceğini düşünmeye meyilli olsak da çok fazla olumsuz etkileşimde bulunulan ilişkilerde durum böyle olmuyor. Aksine olumsuz imgeler olumlu imgelerin yerini alıyor ve partner artık ödülle ilişkilendirilmemeye başlıyor.
Peki bireysel farklılıklar ve geçmişte yaşadığımız deneyimler partneri değerlendirme sürecini nasıl etkiliyor? Araştırmacılar bu durumun bağlanma stilleriyle bir ilişkisi olabileceği üzerinde duruyor. Yapılan çalışmalar, güvenli bir şekilde bağlanan kişilerin kaçınmacı bağlanma stiline sahip olan kişilere göre çok daha güçlü olumlu değerlendirmelere sahip olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda evliliklerinin ilk 6 ayında tartışmalarda çok daha uzlaşmacı bir tavır takınan partnerlere sahip olan kişiler, 4 yıl sonra çok daha güçlü örtük olumlu değerlendirmelere sahip oluyorlar. Bunun yanında, yeni evli çiftlerin cinsellik yaşama sıklığı da sonraki yıllardaki örtük olumlu değerlendirmeleri ile doğru orantılı. Yani daha sık cinsellik yaşayan partnerler birbirlerini daha olumlu şekilde değerlendiriyorlar.
Örtük olumlu değerlendirmelerin fazlalığı, kişilerin ilişkinin geleceğine de daha olumlu bakmasını sağlıyor. Bu durum ilişkinin geleceğini büyük ölçüde ve iyi yönde etkiliyor. Mesela, bu örtük değerlendirmeler kişilerin ayrılıp ayrılmayacağının da bir göstergesi olabiliyor. İlk değerlendirmelerin olumlu olması, ilişkinin 1 yıl içerisindeki gidişatını belirleyebiliyor ve birbirlerini olumlu değerlendiren çiftlerin ayrılma ihtimali daha az oluyor.
Peki neden bu örtük değerlendirmelere sahibiz ve bunlar neden ilişkinin gidişatını bu denli etkileyebiliyor? Aslında, en iyi giden ilişkilerde bile olumsuz değerlendirmelerin olması oldukça normal çünkü içinde hiçbir olumsuzluk barındırmayan bir ilişki pek de olası değil. Olumlu ve olumsuz değerlendirmelerin aynı anda ortaya çıkıyor olmasının bir başka nedeni ise partnerlerin birbirlerine vermiş olduğu karışık mesajlar. Örneğin, partnerlerden biri aynı anda hem gülümseyip hem de eleştiri içeren birtakım sözler söylüyorsa, bu durum olumlu ve olumsuz değerlendirmeleri aynı anda etkinleştirebiliyor. Öte yandan olumsuz değerlendirmeler ortada hiçbir sorun olmadığı takdirde dahi ortaya çıkabiliyor. Çünkü özellikle yakın ilişkilerde, yakınlık kurmaya olan ihtiyaç ironik bir şekilde reddedilme acısına karşı olan hassasiyeti arttırabiliyor. Örneğin, partnerlerden biri meşgul olup karşı tarafın aramalarına ya da mesajlarına yanıt veremediğinde, karşı taraf "Beni eskisi kadar merak etmiyor, benimle konuşmak istemiyor." gibi bir düşünce geliştirebiliyor ve bu da olumsuz değerlendirmeleri tetiklemiş oluyor.
Genele bakıldığında, partnere karşı örtük bir şekilde duygu karmaşası hissetmek, yani bilinçli olmayan bir şekilde hem olumlu hem de olumsuz duygular beslemek ilişki için çok büyük bir tehditmiş gibi algılanabiliyor. Fakat aslına bakacak olursak bu bir ilişki içerisinde oldukça normal ve beklenen bir durum. Kişiler, fazlasıyla iyi giden bir ilişkinin içerisindeyken dahi olumsuz hislere sahip olabiliyorlar ve bu durum genele yayılmadığı sürece aslında ilişkinin iyiliği ya da kötülüğü hakkında direkt bir sonuç vermiyor.