Kıskançlık, yakın ilişkileri var olan veya potansiyel tehditlere karşı korumak amacıyla duyulan karmaşık duygular bütünü olarak tanımlanıyor. İmrenme veya diğer adıyla haset ise kişinin sahip olduğu nitelik, başarı ve maddi olanakları başkalarıyla karşılaştırması ve diğer insanların sahip olduklarına sahip olmayı istemesi sonucunda ortaya çıkıyor.
Değer verilen bir ilişkinin tehlike altında olduğu düşünüldüğünde kıskançlık duygusu ortaya çıkıyor. Kıskançlık, algılanan tehditlere karşı verilen ve koruma amacı güden bir duygu olması sebebiyle imrenmeden ayrılıyor. İmrenme, kişinin sahip olmadığı bir şeyi istemesi durumu iken kıskançlık, bireyin halihazırda sahip olduğu bir şeyi koruma ve kaybetmeme amacı gütmesine işaret ediyor. Kıskançlık ve imrenme arasındaki temel farklardan birini de etkileşime girilen kişi sayısı oluşturuyor. İmrenme genellikle iki kişi arasında gerçekleşiyor. Kıskanma ise en az üç veya daha fazla kişiyi içeriyor. İmrenmenin odak noktasında bir nesne ya da özellik bulunuyor. Örneğin; kişi karşısındaki insanın burnunun güzelliğine, işinde terfi almasına veya aldığı yeni ayakkabıya imrenebilir. Bu gibi durumlarda "yeni aldığı ayakkabıyı çok kıskandım" demenin aslında bilimsel bir temeli bulunmuyor. Çünkü kişi bu durumlarda kıskançlık değil, imrenme duyuyor. Bir duygu durumunu kıskançlık olarak niteleyebilmek için daha önce de bahsettiğimiz gibi var olan bir ilişkiyi tehdit eden üçüncü bir kişi olması gerekiyor.
Bryson, kıskançlık ve imrenme arasındaki farkı birey-eş-rakip (üçüncü bir kişi veya obje) üçlüsü ile örneklendiriyor. Bireyin eşi ile ilişkisinin, eşinin rakip ile geliştirdiği ya da geliştirebileceği varsayılan bir ilişki sebebiyle tehlikeye girebileceği korkusu kıskançlığı yaratıyor. Birey, rakibinin bir özelliğine sahip olmak istiyorsa (mesela göz rengi) bu imrenmeyi gösteriyor. Eşi ile rakip arasında bir ilişki varsa bireyin rakibin yerini alma ya da ikisi arasındaki ilişkiyi bozma yönündeki çabaları ve duygusu da yine imrenme olarak adlandırılıyor. Günlük dilde bu durumu her ne kadar kıskançlık olarak adlandırsak da bahsi geçen durum esasen imrenmeye örnek oluşturuyor.
Kıskançlıkla imrenme arasındaki fark, kıskançlığın daha güçlü bir duygu olduğunu gösteriyor. Kıskançlık imrenmeye kıyasla daha çok nefret duygusu barındırıyor. İmrenmenin daha az nefret içermesine kişinin zaten kendisinde var olmayan bir şeyi istemesi sebep oluyor. İmrenme durumunda kişide, kendi sahip olmak istediği şeye başkasının sahip olmasının yarattığı mutsuzluk hissi bulunuyor. Bu mutsuzluk hissinin doğurduğu öfke, nefretten ziyade üzüntü duygusu yaratıyor. Diğer yandan kıskançlıkta kişinin kendi sahip olduğuna diğerinin sahip ol(a)maması isteği bulunuyor. Bu yüzden kıskançlık kişide kuşku, kaygı ve güvensizlik doğurabiliyor. Bu duyguların oluşturduğu öfke, kaybetme korkusuyla birleşince nefret duygusunu daha kolay yaratıyor.
Yapılan araştırmalar kıskançlıkla imrenmenin farklı duygulara yol açtığını kanıtlayan pek çok bulgu sunuyor. Örneğin; Parrott ve Smith yürüttükleri çalışma sonucunda kıskançlığın yalnızlık, aldatılmışlık, korku ve kuşku; imrenmenin ise daha çok suçluluk, utanç, bastırma ve özlem gibi duyguları beraberinde getirdiğini buluyorlar.
Sonuç olarak kıskançlık ve imrenmenin oluşması için gerekenler ve her iki durumun yaşattıkları pek çok aşamada birbirinden ayrılıyor. Günlük dildeki kullanımın aksine, bir duruma kıskanma diyebilmemiz için var olan bir ilişkiyi tehdit eden üçüncü bir kişi olması gerekiyor. Kıskanma duygusu, imrenmeden daha yoğun bir duygusal durum yaşatıyor.