Küçücük elleri, minik ayakları, sevimli mi sevimli tombik kırmızı yanakları ve kendine has kokusuyla yeni doğmuş bir bebeği hayal edin. Tüm bu çekici yanlarıyla dünyaya bir bebek getirme fikri bazı çiftler için çok cazip görünebiliyor. Çiftler bunun üzerine hayaller kuruyor, bebeğin kime benzeyeceğini düşünüyor, telaşlı ve heyecanlı bir bekleyişin içerisine giriyorlar. Peki yeni doğan bebek ilişkilerini nasıl etkiliyor?
Ebeveyn olmayı hayatımızda büyük değişiklikler yaratan önemli bir deneyim olarak görüyoruz. Heyecan verici olduğu kadar yorucu da olan bu deneyim bireysel hayatımızı etkilediği gibi partnerimizle olan romantik ilişkimizi de yakından etkiliyor. Bildiğimiz gibi insan yavrusu doğduğunda tamamen bakıma muhtaç oluyor. Bebek dünyaya geldikten sonra ebeveynler enerjilerinin çoğunu yeni doğan yavrunun ihtiyaçlarını karşılamaya kanalize ediyorlar. Bu da günlük rutinlerinin tamamen değişmesi anlamına geliyor. Çiftler eskisi kadar birbirlerine ve ilişkilerine vakit ayıramaz hale geliyorlar. Ebeveynlik rolü, sevgili ya da partner rolünün önüne geçebiliyor. Eğer bebek planlı bir hamilelik sonucu dünyaya gelmediyse çiftler için işler çok daha zor bir hal alıyor. Kısacası, türlü kutlamalarla karşılanan bebek, romantik ilişkiler için zorlayıcı bir durum yaratabiliyor. Yapılan araştırmalar birçok çiftin ilk bebekleri doğduktan sonra ilişki memnuniyetlerinde düşüş yaşadıklarını, sağlıklı iletişim kurmakta zorlandıklarını ve kriz çözümünde eskiye göre daha az başarılı olduklarını gösteriyor. Üstelik, ilişki içerisinde problem çıkma olasılığı da artıyor ve çiftlerin ilişkiye olan güveni azalıyor.
Bebek dünyaya geldikten sonra, evli olup olmadıkları fark etmeksizin çiftlerin ilişki memnuniyetlerinde bir düşüş oluyor. Evli çiftlerin, evliliğin ilk yıllarında zaten tecrübe ettikleri bu düşüş, evliliğe bir de çocuk eklenince daha da yoğun yaşanıyor. Araştırmalar, çocuksuz çiftlerin çocuklu çiftlere kıyasla evliliklerinden daha çok tatmin duyduklarını gösteriyor. Buna rağmen çelişkili bir şekilde, çocuklu çiftlerdeki boşanma oranının daha düşük olduğunu görüyoruz. Çocuğun varlığı ilişki tatminini düşürse de çiftlerin bir arada kalmalarına teşvik edici bir neden oluyor. Daha önceki yazılarımızda da bahsettiğimiz üzere, çocuk sahibi olmak ahlaki (manevi) bağlılığı güçlendirerek çiftlerin bir arada kalma ihtimallerini artıyor. Araştırmalar homoseksüel çiftlerin de evlat edindikten sonra heteroseksüel çiftlerle benzer deneyimler yaşadıklarını gösteriyor.
Yine de bütün çiftler ebeveynliğe geçiş sürecini bu şekilde yaşamak zorunda değil. Bazı çiftler bu duruma karşı çok daha dayanıklı olabiliyorlar. Bir araştırmaya göre, annelerin %7'si ve babaların %15'i bebek dünyaya geldikten sonra ilişki tatmininde ani bir artış deneyimliyorlar.
Bebek Dünyaya Geldikten Sonra İlişkileri Sağlıklı Devam Ettirme Yolları
Bebeğin doğumu sürecinde ilişki problemleri karşısında etkili olabilecek bazı koruyucu faktörler bulunuyor. Partnerle kurulan bağın güvenli olması, kişilerin kendi ruh sağlıklarını korumaya önem vermeleri ve ebeveynlerin sadece bebeğin değil, kendi ihtiyaçlarını da ön plana koymaları bu süreçte büyük önem taşıyor. Bebeğin mizacının sakin olması ve genel olarak bakımı kolay bir bebek olması da güçlü bir faktör. Araştırmalar yeni bir hobiye başlamanın ebeveynliğe geçiş sırasında partnerlerin ilişkileri için yararlı olabileceğini gösteriyor. Bebek dünyaya gelmeden önce çiftlerin güçlü ve sağlıklı bir ilişkiye sahip olmaları da bu süreci atlatmalarını kolaylaştırıyor. Bazı araştırmacılar ilişkide yaşanan sorunlar için tamamen çocukların dünyaya gelişini suçlamanın yanlış olduğunu, evlilik içi sorunların tohumlarının ilk bebek dünyaya gelmeden çok daha önce atılmış olduğunu savunuyorlar. Bu durum bize güçlü ve sağlıklı bir ilişkinin çocuktan sonra da güçlü ve sağlıklı bir şekilde devam edebileceğini gösteriyor.
Cinsiyetçi normların sunduğu ebeveynlik anlayışı, kadınların erkeklere göre çocuğun sorumluluğunu ve yükünü daha çok taşımasını gerektiriyor. Her iki ebeveyn de çalışsa dahi çocuğun bakımı yine çoğunlukla kadının sorumluluğunda oluyor. Kadın hem iş hayatı hem ev işleri hem de çocukla ilgilenmek durumunda kalıyor. Yeni annelerin çoğu sosyal yalnızlıktan şikayet ediyor. Ebeveynliğe geçiş kendi başına bile oldukça zor bir deneyimken cinsiyetçi normlar bu deneyimi kadınlar için daha da zor hale getiriyor.
Tüm bu bahsettiğimiz olumsuz yanlarına rağmen çoğu anne baba ebeveynliği hayattaki en büyük neşe ve keyif kaynağı olarak görüyor. Çocuk dünyaya geldikten sonra karşı karşıya kalınabilecek sorunlara rağmen ilişkiyi sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmek de mümkün. Çiftlerin aralarına katılan yeni üyenin gelişine hazır olmaları, birbirlerine güvenmeleri ve sağlıklı iletişim kurabilmeleri bu süreçte oldukça önemli bir rol oynuyor. Bebeğin bakımı için ailelerden yardım almak, iş saatlerini ayarlamak ve en önemlisi gerçekçi isteklere sahip olmak da bu süreçte çiftler için kolaylaştırıcı oluyor.