Kişiler kendi ebeveyn kimliklerini, ebeveynlerinden gördükleri doğrultusunda kurarlar. Hayatı boyunca kurbağaları hep suda gören birine "Kurbağalar nerede yaşar?" diye sorulduğunda vereceği cevap suda olur. Ebeveynlik için de benzer bir şemanın geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Ebeveyn olduğumuzda kendi ebeveynlerimizin ebeveynliğinden edindiğimiz tecrübeleri yansıtırız. Bu yansımanın etkileri birçok şekilde görülebilir.
Kişi ebeveynlerinin tutumlarını taklit edebilir ya da onların yaptıklarından tamamen uzak durmaya çalışabilir. Ebeveynleri taklit etmenin bir yolu kişinin kendi çocukluğunda maruz kaldığı negatif atmosferi kendi çocuğuna da yaşatması olabilir. Başka bir yansıma ise ebeveynin çocuğun üzerinden kendi hayallerini canlandırması sonucunda çocuğu bir birey olarak değil kendinden bir parça olarak değerlendirmesiyle ortaya çıkabilir.
Çocukluğunda sert mizaçlı bir ebeveyne sahip olan kişiler, kendine yeten ve kimseye ihtiyaç duymayan kişiler olma eğiliminde oluyorlar. Bu kişiler ebeveyn olduklarında çocuklarını kendi hayatlarına dahil etmekte zorluk çekebiliyorlar. Son olarak ebeveynlik hakkında düşünürken kişinin aklına yüksek bir ihtimalle ilk olarak kendi ebeveynleri gelir. Bu durum kişinin kendi ebeveynlik becerilerini ebeveynlerininki ile sürekli kıyaslamasına ve kendini eleştirmesine yol açabilir.
Her ne kadar ebeveynlik anlayışımızı kendi ebeveynlerimizi gözlemleyerek edinmiş olsak da her öğrenme sürecinde olduğu gibi öğrendiklerimizi nasıl kullanacağımıza veya kullanıp kullanmayacağımıza biz karar veriyoruz. Ebeveynliğin kendi ebeveynlerimizden gördüklerimizin tekrarından ziyade gelişmeye ve iyileşmeye açık bir süreç olduğunu söyleyebiliriz. Kurbağaların karada da yaşayabilmeleri gibi biz de ebeveynlerimizden öğrendiklerimizden ibaret değiliz.