Nazım Hikmet'in Şiirlerinde Aşk - 2

yer tutucu

Alkan Özdemir

Nazım Hikmet'in Şiirlerinde Aşk - 2

Yazımızın birinci bölümünde Nazım Hikmet'in 1929-1945 yılları arasındaki sevda şiirlerini incelemiştik. Bu yazımızda ise 1945 sonrası -özellikle 50'li yılların ikinci yarısından itibaren- şiirlerinde giderek artan lirizme, değişimlere ve şiirlerinin genel özelliklerine bakacağız.
relate-banner

Keyifli okumalar!

Yatar Bursa Kalesinde, şiirler 4 / YKY

SEN

Sen esirliğim ve hürriyetimsin,

çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,

sen memleketimsin.

Sen ela gözlerinde yeşil hareler,

sen büyük, güzel ve muzaffer

ve ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…

YİNE SANA DAİR

Sende, ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,

sende, ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,

sende uzaklığı,

sende, ben, imkansızlığı seviyorum.

Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine

ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,

ve bir avcı iştihasıyla etini dişlemek senin.

Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,

fakat asla ümitsizliği değil…

TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,

bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte

yani yürekte.

Mesela bir barikatta dövüşerek

mesela kuzey kutbunu keşfe giderken

mesela denerken damarlarında bir serumu

ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dümyayı doludizgin

ama o bunun farkında değildir

ayrılmak istemezsin ondan

ama o senden ayrılacak

yani sen elmayı seviyorsun diye

elmanın da seni sevmesi şart mı?

Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık

yahut hiç sevmeseydi

Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Don Kişot'tan Piri Reis'e, organ bağışından vereme, Anadolu köylerindeki topraksız köylülerden atom bombasına kadar akla gelebilecek neredeyse tüm konularda şiirleri vardır Nazım Hikmet'in. Böyle büyük ve üretken -üstelik insan sevgisiyle dolup taşan- bir şair için aşk da en önemli konu başlıklarından biri. Hatta çoğu mücadele şiirinin bile merkezinde yer aldığını söyleyebiliriz. 1948 tarihli "Sen" ve "Yine Sana Dair" şiirlerinde de insanlığın atılımlarının, hürriyet ve memleket özleminin sevdayla bir arada verildiğini görüyoruz. Bu yıllardaki çoğu şiirinde kendinden emin, yer yer coşkulu, hasret çeken ama yılmayan bir anlatıcı sesi var.

"Tahirle Zühre Meselesi"nde ise şairin başka şiirlerinde de yaptığı gibi halk hikayelerine başvurduğunu görüyoruz. Bu efsaneyi kendi bakış açısıyla, toplumcu düşüncesiyle; yalın, akıcı ve temiz Türkçesiyle yeniden üretiyor. Dize tekrarları ve ritim sürükleyiciliği artırırken ses bir müzik yaratıyor. Halk hikayemizin kahramanlarından bahsederken bir dostla konuşur gibi, karmaşık bir meseleyi bir çocuğa anlatır gibi halk dilindeki duru Türkçeyi kullanıyor.

Yeni şiirler (1951-1959), şiirler 6 / YKY

SENSİZ PARİS

Sensiz Paris, gülüm,

bir havayi fişeği

bir kuru gürültü

kederli bir ırmak.

Yıktı mahvetti beni

Paris'te durup dinlenmeden, gülüm,

seni çağırmak.

HENÜZ VAKİT VARKEN GÜLÜM

Henüz vakit varken, gülüm,

Paris yanıp yıkılmadan,

henüz vakit varken, gülüm,

yüreğim dalındayken henüz,

ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri

Volter Rıhtımı'nda dayayıp seni duvara

öpmeliyim ağzından

Sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a

çiçeğini seyretmeliyiz onun,

birden bana sarılmalısın, gülüm,

korkudan, hayretten, sevinçten

ve de sessiz sessiz ağlamalısın,

yıldızlar da çiselemeli

incecikten bir yağmurla karışarak.

Henüz vakit varken, gülüm,

Paris yanıp yıkılmadan,

henüz vakit varken, gülüm,

yüreğim dalındayken henüz,

şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz

söğütlerin altından, gülüm,

ıslak salkımsöğütlerin.

Paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,

en güzel, en yalansız,

sonra da ıslıkla bir şeyler çalarak

gebermeliyim bahtiyarlıktan

ve insanlara inanmalıyız.

Yukarda taştan evler,

girintisiz, çıkıntısız,

birbirine bitişik

ve duvarları ayışığından

ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor

ve karşı yakada Luvr

aydınlanmış ışıldaklarla

aydınlanmış bizim için

bill√ɬªr sarayımız..

Henüz vakit varken, gülüm,

Paris yanıp yıkılmadan,

henüz vakit varken, gülüm,

yüreğim dalındayken henüz,

şu Mayıs gecesi rıhtımda, depolarda

kırmızı varillere oturmalıyız.

Karşıda karanlığa giren kanal.

Bir şat geçiyor,

selamlayalım, gülüm,

geçen sarı kamaralı şat'ı selamlayalım.

Belçika'ya mı yolu, Hollanda'ya mı?

Kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın

tatlı tatlı gülümsüyor.

Henüz vakit varken, gülüm,

Paris yanıp yakılmadan,

henüz vakit varken, gülüm…

Parisliler, Parisliler,

Paris yanıp yıkılmasın…

TUNA ÜSTÜNE SÖYLENMİşTİR

Gökte bulut yok

söğütler yağmurlu

Tuna'ya rastladım

akıyor çamurlu çamurlu

hey Hikmet'in oğlu, Hikmet'in oğlu

Tuna'nın suyu olaydın,

Karaorman'dan geleydin

Karadeniz'e döküleydin

mavileşeydin mavileşeydin mavileşeydin

geçeydin Boğaziçi'nden

başında İstanbul havası

çarpaydın Kadıköy iskelesine

çarpaydın çırpınaydın

vapura binerken Memet'le anası.

On üç yıllık hapis günlerinin ardından bu kez de hasretin bir başka türlüsü başlar şair için. 1951'de ayrıldığı Türkiye'ye girişi yasaklanır ve vatandaşlıktan çıkarılır. Ölümüne dek bir daha kendi topraklarına ayak basamaz. şiirlerinde Varna Nehri kıyılarından Karadeniz'e giden vapurları okşar, o yakadan oğlu Memet'e seslenir, bir saatlik İstanbul yolculuğu için Doktor Faust'a -Goethe'nin ruhunu şeytana satan unutulmaz karakteri- o korkunç bedeli teklif eder. 50'li yıllarda kendi bireysel dünyasını yansıtan neredeyse tüm şiirlerinde hasret, özlem, keder ana duygulardır. Bir yandan da "Sensiz Paris" gibi şiirlerinde coşkulu sesin yavaş yavaş yumuşadığını ve lirizmin ayak seslerini görürüz.

Son şiirleri (1959-1963), şiirler 7 / YKY

HASRET

Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,

belini sarmayalı,

gözünün içinde durmayalı,

aklının aydınlığına sorular sormayalı,

dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekliyor beni

bir şehirde bir kadın.



Aynı daldaydık, aynı daldaydık.

Aynı daldan düşüp ayrıldık.

Aramızda yüz yıllık zaman,

yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta

koşuyorum ardından.

***

Her günüm mis gibi dünya kokan bir kavun dilimi

senin sayende.

Bütün yemişler elime güneştenmişim gibi uzanıyor

senin sayende.

Senin sayende yalnız umutlardan alıyorum balımı.

Yüreğimin çalışı senin sayende.

En yalnız akşamlarım bile duvarında gülen bir Anadolu kilimi

senin sayende.

şehrime ulaşmadan bitirirken yolumu

bir gül bahçesinde dinlendim senin sayende

Senin sayende, içeri sokmuyorum

en yumuşak urbalarını giyip

büyük rahatlığa çağıran türküleriyle kapımı çalan ölümü.

SAMAN SARISI

Seher vakti habersizce girdi gara ekspres

kar içindeydi

ben paltomun yakasını kaldırmış perondaydım

peronda benden başka da kimseler yoktu

durdu önümde yataklı vagonun pencerelerinden biri

perdesi aralıktı

genç bir kadın uyuyordu alacakaranlıkta alt ranzada

saçları saman sarısı kirpikleri mavi

kırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandı

üst ranzada uyuyanı göremedim

habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres

bilmiyorum nerden gelip nereye gittiğini

baktım arkasından

üst ranzada ben uyuyorum

Varşova'da Biristol Oteli'nde

yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığım yoktu

oysa karyolam tahtaydı dardı

genç bir kadın uyuyor başka bir karyolada

saçları saman sarısı kirpikleri mavi

ak boynu uzundu yuvarlaktı

yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığı yoktu

oysa karyolası tahtaydı dardı

vakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyorduk gece yarılarına

yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığımız yoktu

oysa karyolalar tahtaydı dardı

iniyorum merdivenleri dördüncü kattan

asansör bozulmuş yine

aynaların içinde iniyorum merdivenleri

belki yirmi yaşımdayım belki yüz yaşımdayım

vakıt hızla ilerliyordu yaklaşıyorduk gece yarılarına

üçüncü katta bir kapının ötesinde bir kadın gülüyor sağ elimde kederli

bir gül açıldı ağır ağır

(…)

sesleniyorum

seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları

ayrılık masanın üstündeydi sigara paketinde

gözlüklü garson getirdi onu ama sen ısmarladın

kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senin

cıgaranın ucunda senin

ve hoşça kal demeğe hazır olan avucunda

ayrılık masanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi

aklından geçenlerdeydi ayrılık

benden gizlediklerinde gizlemediklerinde

ayrılık rahatlığındaydı senin

senin güvenindeydi bana

Büyük korkundaydı ayrılık

birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın

oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin

ayrılık bunu fark etmeyişindeydi senin

(…)

Nazım Hikmet'in hayatının son yıllarında yazdığı şiirlerde artan bir lirizm ve melankolik hava göze çarpar. Gençlik dönemlerinde ve hapis yıllarında şiirinin vazgeçilmez unsurlarından olan coşku ve mücadele gücü, yerini geçmişe ve geleceğe yönelik duygusal yoğunluğa bırakır. Ses yumuşar, lirikleşir; anlatıcının duygularına odaklanılır. Bunda Sovyetler Birliği'ndeki Stalin sonrası dönemde lirizm eğiliminin, Fransız modern liriğinin ve Moskova'da tiyatro alanındaki değişimlerin etkisi de büyüktür. Özellikle "Saman Sarısı" şiiri, şair için bir kırılma noktası kabul edilir; çünkü burada alışılmış Nazım Hikmet şiirlerinden çok uzak bir anlatımla karşılaşırız. "Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi" kadının anlatıldığı dizeler şiir boyunca dönüşüme uğrayarak şiirin üzerine kurulduğu temel yapıyı oluşturur. Sık sık bu imgeye döneriz. Araya düşsel öğeler, çağrışımlar ve zihinsel sıçramalar katılır. Bir bilinmezlik havası sezilir, nispeten güvensiz ve karşısındakini kaybetme korkusu taşıyan bir aşıkla karşılaşırız. Somut gerçeklik algısıyla oynandığından bu şiirin gerçeküstücü bir yanı olduğunu da söyleyebiliriz. Düşünceler kimi yerlerde aklın sıkı denetiminden sıyrılır.

Not: En önemli şiirlerinden olan "Saman Sarısı", çok uzun bir şiir olduğundan kısaltılarak verilmiştir. şu bağlantıdan tam haline ulaşabilirsiniz:

https://www.siir.gen.tr/siir/n/nazim_hikmet/saman_sarisi.htm

Ayrıca geçtiğimiz yıl Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi tarafından yayımlanan "şiir Dünyadan İbaret: Nazım Hikmet Üzerine Çalışmalar" kitabı yazıyı hazırlamamda bana çok yardımcı oldu. Nazım Hikmet'le ilgili hazırlanmış en önemli eleştirel çalışmalardan biri.

[1] Arife Kalender, şiir Adaları: Çağdaş şairlerimiz (Kaynak Yayınları: İstanbul, 2015), s. 47.
[2] Veysel Öztürk, "Gerçekçi şiire Lirik Öz: N√ɬ¢zım Hikmet'in Son şiirlerinde Lirizm ve Melankoli", şiir Dünyadan İbaret: N√ɬ¢zım Hikmet Üzerine Yeni Çalışmalar içinde (Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi: İstanbul, 2019), s.30-32.
[3] Erkan Irmak, "Majörler Tükendi, Minörlere Yolculuk: 'Saman Sarısı'nda Ses ve Yol", şiir Dünyadan İbaret: N√ɬ¢zım Hikmet Üzerine Yeni Çalışmalar içinde (Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi: İstanbul, 2019), s.50-52.

Benzer yazılar

Sizin Aşkınız Hangisi?

Hiç aşık oldunuz mu? Peki aşkın ne anlama geldiğini düşündünüz mü? Aşk ne demek, hadi gelin birlikte bakalım.

İkinci Kez Aşık Olmanın Bize Getirdikleri

Her aşk hikayesi farklı olsa da aşkı yeniden bulma deneyimlerimizdeki çoğu süreç ortak. Bunlardan dördünü sizin için listeledik!
Mabel Matiz&Mert Demir - Antidepresan

2022’nin Aşk Şarkıları

Aşkı, özlemi, hayal kırıklığını ve ayrılığı uçlarda yaşadığımız 2022 yılında yayınlanmış olan aşk temalı şarkılara gelin birlikte bakalım.
Ophelia (John Everett Millais, 1852)

Hamlet’in Ophelia’sı ve Ophelia Sendromu

Shakespeare’in Hamlet oyunundaki Ophelia karakterini ve adını verdiği Ophelia Sendromu’nu beraber inceleyelim!
Two On A Bridge - Igor Krapar Shcherbakov (2021)

Aşk İksiri: Feromon

Tanıştığınız andan itibaren birine ilgi duydunuz fakat nedenini anlamakta güçlük mü çekiyorsunuz? Bazı kişilere ise ilk andan beri arkadaş gözüyle mi bakıyorsunuz?
Aşk, Büyü, Vs. - Ümit Ünal (2019)

Yaşanamamış Bir Hayatın Rüyası: Aşk, Büyü, Vs.

Birbirine aşık iki kadının toplumsal tabular sebebiyle nasıl birbirlerinden ayrı düştüklerini anlatan duygu dolu bir film.
Le lit (The bed) - Henri de Toulouse-Lautrec (1893)

Toulouse-Lautrec’in “Yatakta” Serisi

Post-empresyonizm akımının önemli ressamlarından biri olan Toulouse-Lautrec’in “Yatakta” isimli eserler serisine birlikte bakalım!
Pencere - Oyun Atölyesi

İlişkileri Merkezine Alan Tiyatro Oyunları

İnsanı insana insanla anlatma sanatı: tiyatro! Yakın ilişkileri sahneye taşıyan tiyatro oyunlarını sizler için derledik.
Midnight- Anne Magill (2011)

Aşkın Ömrü Ne Kadar?

Uzun süreli bir ilişkide tutkuyu korumak mümkün mü yoksa aşk zamanla azalarak biter mi? Yoğun duygular, geçen zamana karşı koyabilir mi?
Be With Me- Joseph Lorusso

Aşkın Tanımını Yapmak Mümkün mü?

Kavuşmak, kavuşamamak, birlikte olup bütün dünyaya meydan okumak… Sizce aşk nedir? Böylesine karmaşık bir deneyimin tanımı yapılabilir mi?

footer