Porto, başrollerinde Anton Yelchin ve Lucie Lucas'ın yer aldığı yönetmen Gabe Klinger'in 2016 yapımı romantik drama filmi. Portekiz'in Porto şehrinden adını alan film, bu şehirde tanışan ve oraya yabancı olan Jake ve Mati'nin aşkına odaklanıyor. Klinger, ilk görüşte aşkın ve sonrasında alevlenmeye devam eden büyüsünün Jake ve Mati'nin yaşadıklarına olan etkisini ele alıyor.
Filmde Jake ve Mati arasındaki ilk görüşte aşk ile başlayan kısa ve romantik bir ilişkiyi izliyoruz. Jake ve Mati, Porto şehrinde tanışan iki yabancıdır. Jake, işi hayatının merkezine koymayan, orada burada bulduğu işlerde çalışan ve geleceğe dair kesin planlar yapmayan 26 yaşında bir erkek. Mati ise arkeoloji alanında yüksek lisans yapmak için Porto'da bulunan, profesörü ile birlikte olan 32 yaşında bir kadın. Kendisi aynı zamanda önceden yaşadığı psikolojik problemlerden dolayı eğitimine bir süre ara vermiş, şimdi hayatını yeniden düzene sokmaya çalışan biri. Jake ve Mati birbirlerini ilk kez bir arkeoloji kazısı esnasında görüyorlar. Mati, arkeoloji dersi dolayısıyla Porto'da bulunuyor, Jake ise o esnada kazıda çalışıyor. İkili, birbirini ilk kez gördüklerinde hayatlarında bir şeylerin değişeceğini hissediyorlar. İlk kez karşılaşmalarının yarattığı o his, karakterlerin kendi içlerinde yaşadıkları duyguların habercisi oluyor.
Mati ve Jake, sonrasında bir kafede denk geliyorlar ve akşamında beraber oluyorlar. İkilinin beraberlikleri, ilk görüşte aşkın ve paylaştıkları romantik anın etkisinde geçiyor. Jake ve Mati'nin aşk, sevmek ve sevilmek gibi kavramlara olan bakış açılarını beraber oldukları o gece ile anlamaya başlıyoruz. Ancak ikilinin hayatı yaşadıklarından bağımsız olarak akmaya devam ediyor ve hayatları, o gece başlayan aşkın ilerlemesi önündeki en büyük engel oluyor.
Aşk teması ile ilgili olan filmde tekrar tekrar üzerinde durulan noktalardan biri yakınlığın nasıl kurulduğu. Aklı sürekli meşgul etmesi, elde olmayan nedenlerle sürekli o kişinin düşünülmesi, fiziksel uyarılmanın yol açtığı belirtiler görülmesi birine tutulmanın semptomları olarak görülüyor. İlk görüşte aşkın insanda uyandırdığı farklı çağrışımlar sayesinde film seyirciyi içine çekiyor. Aşk ve özellikle ilk görüşte aşk kavramlarının kişiden kişiye farklı şekillerde anlamlandırılması filme dair algıyı oldukça değiştirebilir. Film, aşkı izleyicinin kendi deneyimleri üzerinden değil, daha çok karakterlerin yaşadıkları ve hissettikleri üzerinden anlatmak için uğraşıyor. Porto filmi, sunduğu aşk hikayesini çok büyük sözler üzerine kurmuyor, izleyiciden karakterlerin yaşadığı anın büyüsüne kendisini bırakmasını istiyor. Filmin başında "Seçim hakkım yokmuş gibi hissediyorum." diyor Jake. Bu replik, Jake ve Mati'nin beraber geçirdikleri gecedeki deneyimin nasıl bir belirsizlik içerisinde ilerlediğinin bir göstergesi.
Birbirlerini ilk kez görmeleri ile başlayan bu birliktelik bir gecede tutkulu bir aşka dönüşüyor. Yine de aralarındaki ilişkinin adını koymaktan kaçınıyorlar. İzlediğimiz şey ilişkinin yerinden, zamanından ve nasıl başladığından bağımsız olarak sadece aşkın dile getirilmesi oluyor. Bu durum karakterlerin kendi dünyalarından bir kaçış noktası olurken bir anlam bulma çabası haline de gelebiliyor. Ne Mati birlikte olduğu profesörü ve geçmişindeki psikolojik rahatsızlığın getirdiklerini bir kenara atabiliyor, ne de Jake hayatındaki anlam arayışını. Jake ve Mati, aşkın sadece rasyonel hayatın bir parçası olmak zorunda olmadan, mutlu sonu beklemeden de var olmasını dilemenin getirdiği heyecanı ve mutluluğu kaybetmemeye çalışıyor. Mati, Proust'tan bir alıntı yapıyor ve "Sevgililerin birbirine söylediği her yalan er ya da geç gerçek olur." diyor. O tutkunun, anın büyüsünün bozulmasını istemiyorlar.
Film kurgusu doğrusal bir düzlemde ilerlemiyor. Filme Jake ve Mati'nin yatakta sessizce bakıştıkları anı izleyerek başlıyoruz. Daha sonra bir kafede konuştukları, evde beraber oldukları, sokakta bir banktaki anlarını izliyoruz. Tekrar kafeye dönüyoruz ve konuşmalarının devamını dinliyoruz. Yani hikaye flashback ve flashforward kurgusu ile ilerliyor. Bu ileriye ve geriye dönük anlatımlar giderek bir yapbozun parçaları gibi hikayeyi tamamlıyor. Filmin Jake, Mati ve Jake & Mati şeklinde 3 parçaya bölünmesi, her seferinde farklı bir perspektifi görmemize olanak kılıyor.Filmde iki ana kahramanımız Jake ve Mati'yi, Porto şehrinin büyüleyici ve farklı duygular uyandıran güzelliklerini izlerken de takip ediyoruz. Filmin adını Porto şehrinden alması, tıpkı karakterler gibi izleyiciyi de şehrin sokaklarında dolaşmaya davet ediyor. Kelime anlamı "liman" olan şehir, tarihi dokusu ve güzelliği ile gidip görmek için en çok tercih edilen yerlerden biri. Şehir içinde bir köprü üzerinden gördüğümüz binaların mimarisi, deniz manzarası, güzel kıyafetler içerisinde insanları, filmin sinematografisine hizmet edecek bir şekilde gösteriliyor. Yönetmen, Jake ve Mati arasındaki ilişkinin dinamiklerini takip ederken izleyicinin sadece hikayeye odaklanmasını istemiyor. Karakterlerin arka planına dair bilgiyi repliklerle izleyiciye veren yönetmen, bunu bir bilgi akışı şeklinde yapmamayı tercih ediyor. İzleyiciyi şehrin görüntüleri ile baş başa bırakarak onlara bir soluk aldırıyor ve anın büyüsünü kendi deneyimleri üzerinden düşünmeye çağırıyor.