The Assistant, bir film şirketinin oldukça hareketli ve kalabalık bir ofisinde asistan olarak çalışan Jane'in bir gününe odaklanıyor. Jane, yeni mezun olmuş ve hayallerindeki işte iki aydır çalışan genç bir kadın. Filmde, Jane'in ofis rutinine şahit oluyoruz. Sabah daha gün doğmadan ofise gidiyor, ortamı hazırlıyor, kahve yapıyor, fotokopileri çekip herkesin masasına dağıtıyor. Günün sonunda en son ayrılanlardan biri yine o oluyor. Sektörün önemli şirketlerinden birinde çalışarak geleceği için başarılı bir kariyer çizebilme ihtimali var. Ancak Jane bir gün sabah erkenden gelip her zamanki gibi güne başladığı işinde belki de o zamana kadar hiç fark etmediği olaylara tanık oluyor. Bir asistan olarak işinde maruz kaldığı manipülasyon ve baskıların yanı sıra patronunun bir başka asistana cinsel istismarda bulunduğunu fark ediyor. Ancak genç bir kadın olarak bunlara karşı bir tepki göstermek istemesi iş yerindeki toksik ilişkilerle yüzleşmesine neden oluyor. The Assistant böyle bir ortamda genç bir kadının deneyimlerine odaklanıyor.
Film, öncelikle iş hayatındaki rutinin kişinin duygu ve düşünceleri üzerindeki uyuşturucu etkisini güçlü bir şekilde tasvir ediyor. Kişinin aldığı sorumlulukların yoğunluğu ve sürekli çalıştığı kişilerle olan münasebeti, onu belli bir rutine alıştırıyor. Ancak ortamda var olan problemler bu rutinin altında gizleniyor. Jane hayallerindeki işi yapıyor ve iş yeri, sektörde oldukça önemli bir kurum. Buradan yükselerek kariyer basamaklarını tırmanabilir. Böyle olunca da bilerek veya bilmeyerek ortamdaki olumsuzluklar Jane için görünmez olabilir. Bununla birlikte Jane tecrübesiz biri. Her ne kadar staj yapmış olsa da diğer çalışanların yanında yalnızca iki aylık tecrübesi var. Hal böyle olunca Jane için orada kendisi olabilmek, ilişkilerini dışarıdan görüp farkına varabilmek kolay olmuyor. Çünkü henüz kendisini ve ilişkilerini keşfetme aşamasında. Uzun bir süre boyunca Jane'in bu ortamda var oluşunu izliyoruz. Patronu, patronunun eşi, yan masada beraber çalıştığı kişiler, diğer görevliler ile olan ilişkisini görüyoruz. Hem tecrübesiz hem de genç bir kadın olarak nasıl bir manipülasyona uğradığını fark ediyoruz. İş yerindeki cinsiyetçi ve eril bakışlara karşı Jane, güçlü kalmaya çalışıyor. Onu bu ortamı idare ederken görüyoruz. Film, oldukça sade bir dil kullanıyor ve izleyici olarak Jane ile kolayca özdeşleşmemizi sağlıyor.
Ofise yeni gelen bir asistan ile patronunun ilişkisi ise Jane karakterinin büyük sınavı oluyor. Daha önce garsonluk yapan Sienna'nın patronu tarafından asistan olarak işe alınması Jane'i sorgulamalara itiyor. Sonrasında Jane, patronunun Sienna'ya cinsel istismarda bulunduğunu anlıyor. Ataerkil ilişki biçimleri ofisin her bir köşesine yayılmışken genç bir kadının, bu işin "babalarının" karşısına dikilmesi oldukça zor görünüyor ve Jane bu yolculukta yalnız. Bu noktada Jane'in atacağı adım, onu doğru olduğunu düşündüğü şeyi yapmaya götürecek ancak bu, onu işini kaybetme riski ile de yüzdeşleştirecek. Filmin en çarpıcı sahnelerinden biri, Jane ile patronunu şikayet etmek için gittiği görevli arasında geçiyor. Jane, ofisteki bir erkek görevliye olayı anlatmaya çalışıyor. Görevli, Jane'in anlatmak istediği olayı anlamış olsa da kendince herkes için en iyisi olarak düşündüğü şeyi yapıyor. Jane'in karşı geldiği düzene eklemlenmiş biri olarak tüm okları Jane'in üzerine çeviriyor. Bu noktada yönetmen film boyunca yaptığı şeyi yapıyor ve konuşmalarda kamera yalnızca Jane'i çekmeye başlıyor. İzleyici olarak tüm sorumluluğu üstlenen Jane'in ne karar vereceğini merak ediyoruz. Önemli olan nokta, herkesçe malum olan bu baskı dolu eril ortamın ifşası olmuyor. Herkesin gözlerini kaçırdığı, konuşmaktan korktuğu olayları yaşayan kadını ön plana çıkarıyor.The Assistant, Hollywood'un ünlü The Weinstein Company şirketi başkanı Harvey Weinstein'ın sektördeki çalışan kadınları sistematik bir şekilde taciz ettiği ortaya çıktığı 2017 yılından sonra başlayan #MeToo hareketi için önemli bir film. Filmdekiler gerçek kişi ve kurumlara dayanmıyor. The Assistant, tüm bu olaylarda patronu ya da diğer erkek çalışanları merkezine almıyor. Bir kadının bu süreçte yaşadıklarını, maruz kaldığı baskı ve manipülasyonu çarpıcı bir sadelikte gözler önüne seriyor. Emmy ödüllü başrol oyuncusu Julia Garner ise sergilediği performans ile The Assistant filminin 2020 yılının en iyi filmlerinden biri olmasını sağlıyor.