Özellikle son yıllarda ekranlarda heteroseksüel olmayan, alışılmış ikili cinsiyetlerin (kadın ve erkek) dışındaki karakterlere daha sık rastlamaya başladığımızın siz de farkındasınızdır. Kimileri bu karakterlere yer verilmesini bir çeşit propaganda olarak değerlendirse de aslında karşılaştığımız şey medyada daha fazla kuir (queer) temsilinden başka bir şey değil. Biz de bu yazımızda kuir, cinsel yönelim ve cinsel kimlik kavramlarını açıkladıktan sonra cinsel kimliği açıklamak konusuna değineceğiz.
Cinsel ve cinsiyetsel bir kimlik olan kuir kelime anlamı olarak "garip" demektir. Kuir hareket, eskiden heteroseksist düzenin bir sonucu olarak heteroseksüel veya ikili cinsiyet sistemine uymayan kişilerin tuhaflığını vurgulamak için kullanılıyordu.
Cinsel yönelim; bireylerin tecrübe ettiği cinsel duyguları, istekleri ve davranışları kapsayan bir kavram olarak tanımlanıyor. Bireylerin cinsel yönelimi çeşitlilik gösterebiliyor, bu nedenle cinsel yönelim bir spektrum olarak değerlendiriliyor. Spektrumdaki hiçbir noktanın diğerlerinden daha değerli veya daha makul olduğunu söylememiz mümkün değil. Yapılan araştırmalar, kuir kişilerin ve heteroseksüel kişilerin biyolojik anatomi ve kimya üzerinden kıyaslandığında ayırt edilemez özellikler gösterdiklerini ortaya koyuyor. Cinsel yönelim, ayrıca kişilerin ve potansiyel hoşlandıkları kişilerin cinsel kimlikleri ile yakından ilgili oluyor.
Cinsel kimlik ise kişilerin dışa vurmayı tercih ettiği cinsiyet kimliklerini de içeriyor. Örneğin, maskülen veya feminen olmanın ya da ikisi de olmamanın bu alanla ilgili olduğunu biliyoruz. Bireylerin bir kimlik ifadesinde bulunabilmesi için deneyim sahibi olmak gibi çeşitli şartları sağlaması gerekmiyor, bu konuda bir beyan vermeleri yeterli oluyor. Yani daha önce hiç kadınlarla ilişkilenmemiş bir kadın, kadınlara cinsel çekim hissettiğini söyleyebiliyor ve bu alanda deneyim sahibi olmaması bu kişinin kadınlara olan ilgisini daha az geçerli kılmıyor.
Kuir kişilerin cinsel gelişimi iki temel aşamadan geçiyor. İlk aşama içselleştirilmiş sosyal normların sorgulanması ve heteroseksüel normların dışında kalan mevcut tecrübelerin anlamlandırılmasını içeriyor. İkinci aşamada ise kişiler cinsel kimliklerini sosyal çevrelerine açıklamaya başlıyorlar. Her ne kadar daha fazla temsil ve daha fazla bilinçlenme, hatta birçok ülkede pratiği yaygınlaşan evlilik eşitliği ile "garip" algısında ilerleme kat edilmiş olsa da bireyler kimliklerini açık ve özgürce yaşamakta veya açıklamakta zorluk çekebiliyorlar.
LGBTİ+ kişilerin cinsel kimliklerini açıklamaları durumuna açılmak veya dolaptan çıkmak (coming out of the closet) deniyor. Açılma süreci kişiler için hayatlarındaki en zor süreçlerden biri olabiliyor. Kişiler için süreci zorlaştıran ve kimi zaman açılmalarını engelleyen veya ertelemelerine sebep olan faktörlerin içinde karşılaşabilecekleri anlık ve uzun süreli tepkiler, ilişki problemleri, reddedilme, haklarında olumsuz düşüncelerin oluşması ve zarar görme ihtimalleri bulunuyor. Saklama eğiliminin altında yatan sebepler incelendiğinde büyük bir çoğunluğunun toplumsal normlara dayalı tepkilerden oluştuğu görülüyor. Cinsel kimliğin gizlenmesi söz konusu olduğunda bireylerin yanı sıra ailelerinin de bahsi geçen cinsel kimliğin görünmemesini, fark edilmemesini umarak dolabın karanlık köşesine saklama eğilimi gösterdikleri görülüyor.
Bireyler genelde önce arkadaşlarına açılma eğilimi gösteriyorlar. Kimliklerini ailelerine açıklamak için ise çoğunlukla bağımsızlıklarını kazanmayı, en önemlisi de finansal özgürlüklerini elde etmeyi bekliyorlar. Buradan yola çıkarak, negatif tepki alabileceklerini göz önünde bulundurmaları ve önlerine çıkabilecek engellerin önüne geçmek istediklerini söyleyebiliriz. Bazen ebeveynlerin tepkisi hayal kırıklığı, öfke, şaşkınlık veya suçluluk içerebiliyor. Hatta, ebeveynlerin neredeyse yarısının ilk tepkilerinin negatif olduğu belirtiliyor. Annelerin çocuklarının cinsel kimliğine babalara kıyasla daha kabullenici yaklaştıkları ve çocuklarının fiziksel ve psikolojik sağlığı konusunda daha çok endişelendikleri görülüyor.
Çevreye açılmanın cinsel gelişimin bir adımı olduğundan söz etmiştik. Bireylerin çevrelerinden aldıkları tepkiler doğrultusunda kimliklerine ve deneyimlerine olan bakış açıları da etkilenebiliyor. Kimlikleri konusunda kabul ve destek gören kişilerin kendi kimlikleri konusunda kendilerine de daha iyi, kabullenici ve daha az yargılayıcı yaklaştıkları belirtiliyor. Araştırmaların sonucunda, kimliklerini gizlemek zorunda olan kişilerin depresyona daha meyilli oldukları görülüyor. Başka bir araştırmada ise cinsel kimlikleri hakkında pozitif duygulara sahip ve kimliklerini çevresindekilerle paylaşarak yaşamlarına entegre edebilen kişilerin mental açıdan daha sağlıklı oldukları gözlemleniyor.
Unutmayalım ki her nasıl cinsel gelişim ve cinsel kimliği keşif dönemi bir süreç ise kişinin çevresindeki insanlar için varsaydıkları kimliğin dışında bir kimlikle karşılaşmak da yeni bir süreç doğuruyor. Verilen ilk tepkiler her zaman son tepkiler olmuyor. Olumsuz tepkiler veren aileler, arkadaşlar veya tanıdıklar zaman içinde daha kabullenici bir tutum sergileyebiliyor. Son olarak açılmak yalnızca kuir kişileri ilgilendiren bir mesele değildir. Brooklyn 99 adlı dizideki Holt'un da dediği gibi "Ne zaman biri öne çıkıp kim olduğunu açıklasa dünya daha iyi ve ilginç bir yer oluyor." Öte yandan, kimliğini açıklamanın bir sorumluluk ya da mecburiyet olmadığını da unutmamalıyız.